Wednesday, August 27, 2025
-

Sakız Adası Rehberi

Sakız Adası kısa bir kaçamak için mükemmel bir rota. Çeşme’den sadece yarım saatte ulaşabileceğiniz adada plajlardan ortaçağ köylerine, leziz Yunan sofralarından otantik deneyimlere kadar dolu dolu bir rehber hazırladık. Bizimle birlikte Sakız sokaklarında dolaşmaya hazır olun!

Image

Sakız adasına 2 gece 3 günlük bir kaçamak için gittik. Çeşme’den yarım saatte adaya varıyorsunuz neredeyse, bu yüzden böyle kısa bir tatil için çok kolay bir lokasyon gerçekten. Tabii teknelerde aksamalar ve pasaport sırasında kuyruklar olabilir, bunlar klasik. Bizce yine de çok uzun olmayan, idare eder bir yolculuk geçirdik.

Adada araba kiralamazsanız imkanlar biraz kısıtlı kalıyor. Merkez vakit geçirmek için güzel ama deniz kesinlikle farklı koylar gezmenize değer. Ayrıca ada çalışma saatleri konusunda ne kadar güney avrupalı olunabilirse o kadar güney avrupalı: Pazar günü her yer kapalı, diğer günler ise 9-13 arası açık. Bazı yerler öğleden sonra lütfedip tekrar açıyor vs. Görülmesi gereken köyler de yine arabayla gezilecek mesafelerde.

Sözün özü biz adaya varmadan arabamızı ayarlayıp gider gitmez teslim aldık. Evimize giriş saatimize daha çok olduğundan, eşyalarımızı arabaya atıp direkt gezi rotamıza başladık.

İlk durağımız Chios Citrus Museum ve aslında daha çok müzenin kafesi Perivoli oldu. Kahvaltı için bir sandviç ve yoğurt-granola-meyve tabağı tercih ettik. Adanın balı ve Yunan yoğurdu da meşhur olduğundan hafif bir seçenek olsun diye denedik. Güzel freddo espressolarımızı içtik ve yolumuza devam ettik.

Bu aşamaya kadar bir hayli ısındığımızdan kendimizi adadaki favorimiz olan volkanik kayalardan oluşan Mavra Volia Plajı’na attık. Öncelikle ayağınızın kuma değmediği bir deniz deneyimi gerçekten farklı. Bu denizde sırt üstü uzanıp suyun sesini dinlemek gerekiyor. Taşların tıkır tıkır sesleri dinlendirici gerçekten.

Şimdi baştan söylemek isteriz ki, deniz aynı deniz zaten; her yerde karşınızda İzmir manzarasıyla suya giriyorsunuz. Mavra Volia’da volkanik kayaların yapısı farklılık yaratıyor. Onun dışındaki asıl farklılık ise tertemiz bir sahil, halk plajlarında bulunan bir duş, bir kabin – ki bu kabinin de tertemiz olması bence etkileyici – ve istediğiniz her şeyi bulabileceğiniz (bira, su, kahve, tost, dondurma) basit büfesiyle hem ihtiyacın olan her şey var hem de hiçbir şey yok. Bu mükemmel dengeyi keşke biz de sağlayabilseydik.

Mavra Volia’da serinledikten ve biraz da yandıktan sonra yolumuza köy rotasıyla devam ettik: Pyrgi ve Mesta. Pyrgi değişik evleriyle görülmeye değer ve tatlı. Pyrgi–Mesta arası yol üstünde Mastic Museum var. Ekstra bir merakınız varsa güzel, yoksa da mekan güzel, manzara ve müze mağazası görülmeye değer. Mağaza gayet normal fiyatlı sakızlı ürünlerle dolu; hediyelik için de bakılabilir.

Müzede bir serinleme molası ardından Mesta’ya geçtik. Burası bizce daha da etkileyici; gerçek bir ortaçağ köyünde olduğunuzu görüyorsunuz. Mesta’da artık acıktığımız için sokak aralarında önümüze çıkan ve tabii kalabalık olan bir aile işletmesinde dev porsiyon gyrolarımızı, bol sarımsaklı cacığımızı yedikten sonra deniz için ilk günkü son rotamız olan Agia Dynami’ye devam ettik. Yine güzel, minik bir koy; tatlı manzara, güzel deniz, görülemeye değer. Bu aşamada saat 18.00 olmuştu, merkeze dönüp evimize yerleştik.

Adanın arabayla gezenler için süper bir özelliği her yerde free parking lokasyonlarının belirli olması. Hatta Google Maps üzerinde bu free parking yerlerinin merkeze kaç dakika yürüme mesafesi olduğunu bile yazıyor. Mesta’daki park yerinde “free parking 4 minutes” notu arabadan sonra Mesta merkezine 4 dakikada varacağınız anlamında. Dev hizmet.

Biz bu tatillerde önceden aşırı planlamaktan hoşlanmadığımız için biraz “bakalım nereler görülecek, nerelere gidilecek bilelim, sonra akışta yaşayalım” diyoruz genelde, bunu restoran konusunda da yapıyoruz ve sonra da patlıyoruz. Ve sürpriz, Sakız’da bile böyle oldu. İlk akşam yemek için önerilen yerlerin hepsi doluydu, rezervasyonsuz almıyordu. Sadece o gün değil, önümüzdeki 3 gün doluydu falan. Biz zaten geç öğlen yemeğimizden dolu olduğumuzdan, alkol-atıştırmalıklar ile geçirdik. Bir de Avrupa'dan hiç rafine olmayan zevkimiz Nutellalı krep ile açlığımızı bastırdık. Geceyi de Kubrick isimli kokteyl barda sonlandırdık. Sabah erken kalktığımız ve tüm gün fıldır fıldır gezdiğimiz için bizim geceyi sonlandırma 11 civarı. Kubrick çok hoş, keyifli bir sokak barıydı gelene geçene bakmalık, güzel müzikle hafif sallanmalık harika. İlerleyen saatlerde hareketlendi mi onu merak ediyoruz :)

Erken kalkınca erken uykun geliyor, erken yatınca erken kalkıyorsun lanetinden muzdarip ben, Pazar sabahı da 7.30’da uyanarak local experience yürüyüş + fırından bir şeyler alma niyetiyle yola düştüm. Adadaki tek açık fırına 20 dk yürüyüp börek alıp geri döndüm. Böreklerimizi alıp Glaroi Beach’in yolunu tuttuk. Glaroi’de şezlonglu tam bir tesis var. 2 şezlong + 1 şemsiye için önler 50, arkalar 40 euro harcama limitli, merak etmeyin verdiğiniz paraya acımazsınız; normal bir tutar zaten. Üstüne kokteyllerin alkolü bol, atıştırmalıklar okey gayet keyifliydi.

Önceki gün yaşadığımız “rezervasyonsuz bir yere gidilmiyor mu?” paniğiyle pazar öğlen için bir rezervasyon yapmıştık: Pantoukis. Doğrusunu söylemek gerekirse yemek anlamında bir hayal kırıklığı oldu ama ortam şahane. Pazar yemeklerine gelmiş 7’den 70’e kalabalık aile masaları, deniz kıyısı keyifli birkaç saat için yeterli oldu yine de.

Öğle yemeği sonrası ikinci yüzelim görelim destinasyonu olarak Oz Bay isimli büyük tesisin olduğu St. Isadora Kathedralinin koyuna gittik. Tesiste yer yoktu ama zaten gerek de yoktu; yan tarafa örtümüzü serip ağaç gölgesine uzandık. Orada güneşi batırmayı hedeflerken öğleden sonra başlayan rüzgar planları biraz suya düşürdü. Bizce suyun üstündeki kathedral, deniz vs. müthiş manzara, keyifli; gelmişken orada bir fotoğraf çekinmeden olmaz. Bir de gün batımında fotoğraf olsaydı hey hey. Ama rüzgardan her şeyimiz uçmaya başladığı için bir koşarak kaçmak durumunda kaldık.

Evimize erken dönünce duş, giyin, süslen, merkezin sokaklarına erken iniş yaptık. Bu erken iniş sayesinde yine asla yer olmayan, rezervasyonsuz kapıdan herkesin döndüğü Vradipus’taki son kalan boş masayı kaptık. Yunan adalarında yemek konusu belli bir seviyede sabit bana kalırsa; aynı tarifler, biraz daha kaliteli malzeme… Güzel şarabımızı içip keyifli bir akşam geçirdik. Şarapları devirince günün yorgunluğu ve rüzgar çarpmasıyla Pazar gününü de kapadık.

Dönüş günümüz olan Pazartesi için planımız son bir deniz ve 2 gündür açık göremediğimiz Chios merkezdeki alışveriş caddesinde dolaşmaktı. Tam olarak da bunları yaptık. Sabah kalkar kalkmaz en aklımızda kalan Mavra Volia’da serin sulara attık kendimizi. Sonrasında dönüp kiralık aracımızı teslim ettik. Adalarda kiralık araçlarda “burası çizik değildi, çizmişsiniz, ödeyiniz” itelemesi oluyor diyorlardı da ben inanmazdım. Biz bu sefer full insurance yaptık ve gerçekten itelemeye çalıştılar. O yüzden bir tavsiye olabilir: full coverage yaptırın, yoksa uyduruk bir çiziğe birkaç yüz euro sanırım.

Araba tesliminden eve yürürken şoke olduk: sokaklarda bu kadar insan, tüm dükkanlar açık, 2 gündür görmediğimiz kalabalık… Hemen üstümüzü değiştirip bu kalabalığa karıştık, zira karışmasak kaçırıyormuşuz. Kalabalık saat 14:00 olduğunda yerini tekrar kapalı, terk edilmiş sokaklara bıraktı.

Adadaki son yemeğimiz de seyahatin parlayan yıldızlarından To Kechimbari oldu. Burası bir fix menü esnaf lokantası. Yaşlı bir çift işletiyor ve kapıdan girerken beyefendinin mutfaktaki eşine “2 kişilik var mı?” diye soruyor. Sanırım gerçekten malzeme de bitince kapıyorlar. Size et mi balık mı seçeneği sunulduktan sonra seçtiğiniz cins önünüze yığılıyor. Greek salata, enginar, ahtapot, karides, kalkan ve barbun; daha kalabalık masalarda bunları takip eden midye ve güveçler… Masaları donatıyor. Tıka basa doyup kalkarken “iyi ki geldik” dediğimiz bir yer oldu burası.

Deniz ürünü, uzo, rüzgar ve güneş eşliğinde çarpılmış vaziyette feribotumuza yürürken, Sakız “yine gelinir” dediğimiz yerlerden biri oldu.

Roots’da köklerimizi ilham alırken bahsettiğimiz kökler belki öncelikle Türkiye odaklı oldu ama bizce aslında bu topraklar zaten bir kültür birleşmesi, kökler sonsuz seçeneklere uzanıyor ayrıca kendimizi evimizde hissettiğimiz yerler de bizim kök saldığımız yerler olabilir. O yüzden rakı-balık-Zeytin Ege tişörtü isteyen için pek tabi Uzo-Balık-Zeytin Yunan adası tişörtü de olabilir.

Sevgiyle,Roots 🌿